Spor yazarları Trabzonspor-Fenerbahçe maçında yaşananları değerlendirdi: Futbolun bayrağı yarıya indi!
Trendyol Süper Lig’in 30. haftasında Trabzonspor sahasında Fenerbahçe’yi konuk etti. Galatasaray’ın kazanmasıyla puan kaybına tahammülü olmayan sarı-lacivertliler 2-0 öne geçtiği karşılaşmada 2-2’ye yakalansa da karşılaşmadan 3-2 galip ayrılmasını bildi.
Trabzonspor-Fenerbahçe karşılaşmasının ardından çıkan olaylar ise derbinin önüne geçti. Spor yazarları Fenerbahçe’nin 3-2 kazandığı karşılaşmayı ve sonrasında çıkan olayları değerlendirdi.
Spor yazarlarının değerlendirmeleri şu şekilde:
ERCAN GÜVEN – FUTBOLUN BAYRAĞI YARIYA İNDİ
“Tribün efekti”nin haddini aşarak fiziksel boyuta ulaştığı, maç sonunda kaçınılmaz olarak futbolculara kadar bulaştığı “gırtlak gırtlağa” maçtan, şampiyonluk umudunu söktü çıkardı Fenerbahçe.
Hem de “linç” tehlikesine rağmen. Tebrik hafif kalır; gazası mübarek olsun Fenerbahçe’nin! Söz bitti; bu hale getirenler utansın.
Trabzon’daki Fenerbahçe aynı Fenerbahçe’ydi oysa… Hatta İrfan Can’ın oyununa bakarsanız bir kişi eksik bile sayılabilirdi! Zorlu deplasmanda onu güzelleştiren, verimli hale getiren iki unsurdan ilki Tadic – Fred ise diğeri Abdullah Avcı’ydı açıkçası!
Resmen kumar oynamıştı Trabzonspor’un hocası. Avcı çalışan makinayı tamir etmeye kalkmış, Mendy’yi orta sahadaki orjinal yerine, Pepe’yi santrfordaki Enis’in arkasına on numara koymuş, Onuachu’nun yokluğunda en ofansif takımı kurmaya niyetlenip dizilişi 4-4-2 yapmıştı. Orta sahası yok hükmünde, rakibini üçüncü bölgede bile rahat bırakan temassız bir Trabzonspor çıkmıştı ortaya. Fenerbahçe’ye “oyna yansın cepkenin” demekten farksızdı bu.
Tabi Fred hemen cezayı kesti. 13. dakikadaki golün ardından İsmail Kartal’ı hedef tahtasına çeviren ve omuzundan-kafasından isabet kaydeden Trabzonspor seyircisi, hem ayıp etti hem de maçın rotasını belirledi.
İlk yarı uzatmalarında Fred skoru 0-2 yapınca, maçı izleyen tüm sporseverler ya Abdullah Avcı’dan ya da “durumdan vazife çıkaran” Trabzonspor taraftarından bir hamle beklemeye başladı ki, ikincisi dehşetengizdi doğrusu.
Korkulan oldu. Fenerbahçe’yi durduran Trabzonspor takımı değil tribünlerdi.
Neden?.. Ne tahrik eden vardı tribünleri, ne de Trabzonspor’a haksızlık eden. Aynı iddianın paydaşı bile değildi iki takım. “Adet yerini bulsun” mu diyorlardı yoksa? “Batan Geminin Futboluydu” sahadaki! 90 dakika sürmemesi gerekirdi. Halil Umut Meler yumruk travması yaşamamış olsaydı, bu maçı keser oynatmazdı.
Fenerbahçe yere yatan rakip takımlardan kendisini nişanlayıp yere yatırmaya çalışan tribünlere evrildi Trabzon’da. Sahada meşale yanıyor hakem oynatmaya çalışıyordu. O sırada serbest vuruştan golü yedi Fenerbahçe.
Ardından Djiku’ya çalınan penaltı ile maç berabere oldu ve futbolun bayrakları yarıya indi. İsmail Kartal “insani bir tepki ile” korkup geri yaslanan Fenerbahçe’yi Serdar Dursun ile Batshuayi’yi oyuna alarak “şoklamasa”, üçüncü gol gelmese bir sezon zorbalığa kurban gitmişti. Yazıklar olsun sebep olanlara!
UZAY GÖKERMAN – FENERBAHÇE CANINI ZOR KURTARDI
Önce Kulüp Başkanı sahaya girdi, hakemi yumrukladı. Sonra Kulüp Başkanı sahaya girdi takımını maçtan çekti…
Ve Trabzon’da, Trabzonspor taraftarı, Fenerbahçeli futbolculara saldırmak, dövmek için, bilmiyorum daha ötesinde başka bir amaçları var mıydı, sahaya girdi. Bir çok oyuncuya müdahaleleri oldu. Yanlış görmediysem Livakovic bir yumruk darbesi aldı. Oyuncular hemen soyunma odasına kaçtılar; sahaya giren taraftar sonra hiçbir şey olmamış gibi elini kolunu sallayarak tekrar geldikleri yerlerine geri döndüler.
Yani şu an maç yazısı yazıldığı sırada muhtemelen arkadaşlarıyla olayları, pozisyonları değerlendiriyorlardı. Belki de nasıl içeri girdiklerini ve hiçbir şey olmadan oradan çıkışlarını gülerek, eğlenerek anlatıyorlardır.
Hayat olağan akışında ilerlemeye devam ediyor. Bu ülkemizin normali haline geldi veya getirildi. Bir iki gün üzerine beylik laflar ediliyor, bir takım temenniler sıralanıyor; ceza alması gerekenler üstlendikleri rollerine kaldığı yerden devam ediyor. Benzerleri etrafta racon kesiyor.
2005-06 sezonunun son maçında sahaya onlarca kamyon dolusu tuvalet kağıdı, konfeti atıldı. O gün orada bir takımın şampiyonluğu gitti.
Hayat normal akışında yine devam etti.
Ertesi sezonun son derbi maçı tarihe “sulu derbi” diye geçti. Yine kamyon kamyon su şişesi atıldı sahaya; yetmedi tribünlerden sökülebilenler parçalanarak futbolcuların üzerine yağdı.
Maç son düdüğe kadar devam etti. Dün de Trabzon’da benzer görüntüler vardı. İkinci yarının hemen başından itibaren kamera açısına giren tribünlerin önemli bir kısmından sahaya “organize, planlı ve sürekli” su şişesi yağdı.
Maç yine olağan akışında devam etti. Trabzonspor’un attığı birinci gol öncesinde oluşan faul pozisyonu sırasında Fenerbahçe ceza sahasının içine atılan bir meşale nedeniyle görüş açısı tamamen kapanmışken karşılaşma yine doğal akışında sürdü.
İlk yarı her şey çok daha normal bir seyirde devam ederken Fenerbahçe maçı 2-0 önde kapatırken, ikinci yarı futboldan uzaklaşılan bir atmosferde Trabzonspor bir anlamda karşılaşmayı eşitlemiş oldu.
Maç 2-2 olunca yabancı maddelerin sahaya atılışı durdu. Bu oyunculardan herhangi biri daha önce benzer bir karşılaşma oynamış mıdır? Hiç sanmıyorum.
Şu maç UEFA’nın herhangi bir organizasyonunda bu ortamda devam edebilir miydi? Hiç mümkün görmüyorum. Peki niye devam etti?
Devam etmeseydi, maçın sonundaki o kargaşa, hiç hoş olmayan görüntüler ortaya çıkar mıydı?
Bu ortamda pozisyon, oyun, taktik konuşulur mu? Hakem oyunu devam ettirdiğine göre onun için de hayat normal akışında sürüyor demektir. Hakem kim?
Yazının başında yazdığım yumruğu yiyen kişi Halil Umut Meler.
Görüntüleri gözünüzün önüne getirin; ceza sahasının içinde yanan bir meşale var; Fenerbahçeli oyuncu gidip eline alıyor, Halil Umut Meler oyunu devam etttiriyor ve bir faul pozisyonu oluşuyor. Sonrasında da gol geliyor… Abdullah Avcı da bize bütün bunları saha içi olayları olmuyormuş gibi saha içi taktik organizasyonlarını anlatıyor. Oyun sahada oynandığı sürece sanırım hepimiz Abdullah Hoca’nın yanındayız.
Ancak bu sahaya dışarıdan müdahaleye dönüştüğünde “gözümü kaparım vazifemi yaparım” anlayışı olan her şeyi aynı zamanda normalleştirmek, aklamak anlamına gelir. Buradan son söz değil, ilk cümleye kınamak ile başlamak gerekir.
Fenerbahçeli oyuncuların saha içinde taraftarla baş başa kaldığı anlarda güvenliği sağlamak kimin işiydi? Ortada bir güvenlik var mıydı?
Daha beteri olsaydı ne olurdu? Sorulması ve cevabının aranması gereken çok fazla detay var bu karşılaşmada.
Geçen hafta Pendikspor’un, bu hafta Trabzonspor’un Fenerbahçe maçlarını hedef karşılaşma olarak görmeleri ve gerilimi üst seviyeye çıkarmaları anlayabilmek ve açıklayabilmek hiç kolay olmasa gerekir. Fenerbahçeli oyuncuların canlarını zor kurtardıkları bir ortamda futbol konuşmanın anlamı da kalmıyor.
CEMAL ERSEN – YETER BU ÇİRKİNLİK VE GERGİNLİK
Birkaç saat önce Galatasaray’ın şampiyonluk yarışında puan farkını 5’e çıkarması, Fenerbahçeli oyuncuların sinir uçlarına dokunmuş, Trabzon deplasmanı öncesi teknik direktör İsmail Kartal’ı da düşünceye sevk etmiştir diye düşündü insanlar.
Kaybedeceği şey olmayan her kozunu oynar. İsmail hoca çok kart açmadan üç puanı kurtarmayı planladı. Haklı da çıktı. Rakip ilk yarıda golleri altın tepside sundu. Lakin maç sonrası yaşanan olaylar yüz kızartıcı idi. Futbol ile ilgili olan bu tablodan çıkaracağımız ders utanç verici. Sebep olanları kınıyorum.
Maça gelince…
Trabzonspor’da Abdullah Avcı sağlam tutacağı orta saha ile Fenerbahçe’nin vites artırmasını önlemeyi düşünmüştü. Uzun süre sonra orta alanda Berat- Mendy ikilisini kullandı. Ama ne oldu? Fred’i hesap etmemenin faturasını ödedi. Brezilyalı futbolcu, millet bahçesinde antrenman yaptı sanki. Hani takipçileri? Nerede kaldı aldığınız önlemler? Merak ediyorum; hangi maçta iki gol attı bu futbolcu?
Maç bitmeden hesap kesilmez. Trabzonspor ikinci yarıda önce eşitliği sağlamak, sonra kazanmak için tüm kozlarını oynadı. Avcı, yaptığı hamleler ile bunu gösterdi. Son dakikalarda eşitliği sağlayacak pozisyonlar da buldu. En azından puan dedi.
Bordo-mavili ekip kalan sürede tüm gücüyle denkliği sağlamaya çalışırken kalesinde de ciddi tehlikeler yaşadı. Hesap kesildi. Maçın geneli için söylüyorum; Trabzon’da sıra dışı çok olay yaşadım. Ama yeni statta alışık değiliz bu tarza. Ne olur yapmayın ve takıma zarar vermeyin artık! İsmail Kartal’ın hiç onaylamayacağım ve koluna gelen yabancı madde sonrası, ensesine soğuk pansuman yapılması bana Otto Baric’in yıllar sonra ortaya çıkan sahte senoryasını hatırlattı. Ne gerek var İsmail hocam? Niye bu tahrik ve sorumsuzluk?
Bu görüntüleri paylaşmak acı. İsmail hocam, yanıt verin; kolunuza mı yoksa sizin sağlığınızı tehdit edecek bir noktaya mı geldi o madde? Sonuç; Fenerbahçe psikolojik ve taktik üstünlüğü elde edince Trabzonspor’un tüm kanallarını kesip taraftarın bu garip tavrını da devre dışı bıraktı ve istediği her şeyi elde etti. Ey Trabzonspor taraftarı; dava böyle savunulmaz. Germeyin artık bu takımı!